Sırt üstü uzandım. Bacaklarım akimbo. Omuzlarım yastığa bastırılmış, hiç de dik olmayan göğüslerimin öne çıkmasını sağlamak için. Ya da sadece biraz daha az sarkmasını sağlamak için.
Tavan vantilatöründen gelen serin hava vücudumun sıcak, karanlık köşelerini okşuyordu.
Bekledim.
“Yatağın benim tarafıma uzanmama izin verecek misin, bebeğim?”
Kayarak yanına gittim. Bir göğüs tutuşu ve bir öpücükten sonra, uyumak için kaşık pozisyonundaydık.
Güneş gökyüzünde yavaşça yükseldi. Neden uyanıktım? O ne yapıyordu?
Sabahın erken saatlerinde doğanın onu çağırmasıyla, onun banyoya doğru gittiğini duydum.
Çarşaflara kıvrılmak yerine sırtüstü yuvarlandım. Kalçalarım yatağa düz bir şekilde yaslanmış, kollarım açık. Açık, bekliyorum.
Gözlerimi kapalı tuttum ve nefesimi tuttum. Acaba atlayacak mıydı?
Gözlüğünü alıp kahve yapmaya gitti.
“Bu sabah neden seks yapmadık?” Bunu sormak, bunu beklemek ve alamamak tuhaftı.
“Seni neredeyse yakalıyordum. Sabah olmuştu…” Konuşması yarıda kesilirken aletini kavradı, yan odadaki küçük kulakların farkındaydı. “Ama bir dahaki sefere seks yaptığımızda uyanık olmanı ve katılımını tercih ederim.
Libidolar, kas spazmları ve enerji seviyeleri henüz seks için uygun hale gelmedi… henüz.